‘zerobeyond – the new frontier!’, Bahasa Endonezya dilinde röportajlar sunarak ‘Dünyanın İlk İki Dilli Mimarlık Tasarım Platformu’ olmayı başararak adını dünyaya kazıdı. “İki dilli tasarım platformu” olmaktan, bugünden itibaren “Çok Dilli Küresel Tasarım Platformu” haline geliyoruz ve Türkçe ile diğer önde gelen dillerde röportajlar sunarak yeni bir ölçüt oluşturuyoruz. İçeriklerimizi dünyanın farklı dillerinde sunma hedefimizin, mimarlık tasarım dünyasında rasyonel bir değişim yaratacağına ve hepimizi daha iyi bir gelecek için tek ve birleşik bir dünya olarak birlikte hareket etmeye teşvik edeceğine yürekten inanıyorum. Bu, küresel topluma katkı sağlamak ve hem genç hem de tanınmış, alanında uzman profesyonelleri kendi dillerinde tasarım yaratımlarını sergilemeye teşvik etmek adına küçük bir çabamızdır.
Bilge Kösem’in röportajı, 1 Kasım 2021 tarihinde İngilizce olarak yayımlanmıştı. Kendisi şu anda ABD’de Carnegie Mellon Üniversitesi’nde Hesaplamalı Tasarım alanında Yüksek Lisans eğitimine devam ediyor, bu da gerçekten sevindirici bir gelişme. 2021 tarihli bu röportaj, Türk okuyucular ve profesyoneller için Türkçeye çevrildi. Bundan böyle önemli içerikleri ve dizileri birden fazla dilde sunmaya devam edeceğiz.

Proposed Residential Complex at MIT
GEN Z Serisi, neredeyse bir kıtadan diğerine seyahat ederek dünyanın geleceğin mimarlarıyla röportajlar yapıyor. New York’taki Buffalo Üniversitesi’nden sonra zerobeyond – the new frontier, bu kez Türkiye’deki İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ne (İZTECH) uçuyor. Sanatsal bir aileden gelen, oldukça pozitif ve yaratıcı mimarlık öğrencisi Bilge Kösem şöyle heyecanla belirtiyor: “Her iki ebeveynim de sanatçı ve Görsel Sanatlar öğretmeni. Genlerimin beni mimarlık alanına yönlendirmesinde kesinlikle büyük etkisi oldu.”
Bilge Kösem, “Bir problem varsa, çözülmek içindir” fikrine güçlü şekilde inanıyor. Kendini sürekli zorlamayı seviyor. Dünyaya karşı bu olumlu tutumu, takımının “Evolving Linkage” projesiyle “Athenaeum 2023: Bringing Architecture to People” yarışmasında “People’s Choice Award” (Halkın Seçimi Ödülü) kazanmasını sağladı. Bu, gençler için gerçekten büyük bir başarıydı! Bilge, boyamaya ek olarak yeni diller öğrenmeyi, şarkı söylemeyi ve yemek yapmayı da seviyor. İnançlı tavrıyla, hayatta hiçbir şeyden asla vazgeçmiyor.
İlginç bir şekilde, Bilge Kösem stajını saygın Türk mimarlık firması DDA – DİLEKÇİ Architects’te yaptı ve burada Litvanya’daki uluslararası bir yarışmaya katılma fırsatı buldu. Bilge Kösem’in heyecanı, büyüklere olan saygısı, iletişim becerisi, minnet duygusu ve yaratıcılığı, onu kesinlikle geleceğin büyük bir mimarı yapacak. Bilge, mimarlık alanındaki yolculuğunu ve keşiflerini Johnny D ile paylaşıyor.

The Brief
Çocukluk hedefiniz: Hep mimar olmak mı istediniz?
Kendimi hatırlayabildiğim kadar, hep meraklı, sorgulayan ve öğrenmeye açık bir çocuk oldum. Ampirik öğrenmeyi seviyordum. Bilim dergilerinde okuduğum deneyleri yapmayı, volkanlar oluşturup patlatmayı, karton ve plastik pipetlerle yeni yapılar oluşturmayı, hayal gücümle hikâyeler yaratmayı seviyordum. En büyük tutkum, özgün yaratımlar yapmaktı. Mimar olduğum için mutluyum.
Sizin için ‘mimarlık’ ne anlama geliyor?
Bana göre mimarlığın kökleri, sığınak ihtiyacından doğan inşa etme yetisine, tarım ve araç üretme becerisine dayanır; bu da insanı hayvandan ayırır. Düşünürsek, yağmurdan kaçan bir kişinin palmiye yapraklarından yaptığı barınağı bile mimari bir ürün sayabiliriz. Bana göre herkes, insan uygarlığının yaratma ve inşa etme becerileri sayesinde kısmen mimardır.
“Mimar” günümüzde yalnızca barınak ihtiyacına odaklanan kişi değildir; çevresel, zihinsel ve sosyal yönleriyle mevcut durumu inceler, öncesinde var olan bağlamları etkileyebilecek kararlar alır ve fikirler topluluğunu somut olarak algılayabileceğimiz gerçeğe dönüştürür.
Müzisyenler duyuya hitap eder, ressamlar görsele, aşçılar tat ve kokuya… Oysa bir mimar, tüm bu duyuların sentezini içerecek bağlamı yaratan bekçidir. Mimar, “altıncı duyumuz” dediğimiz algısal bütünlüğü somut biçime yansıtan düzenleyicidir. Bu nedenle mimarlık; algılanabilir güçlerin, hedef doğrultusunda bağlamı hâkimiyete alarak, soyutu somuta; bazen de somutu soyuta dönüştüren birliği demektir.

The Concept
Mimarlık öğrencisi olarak hayatınızı nasıl etkiledi?
Sıklıkla kullanmadığımız üç boyutlu düşünce ve ölçek algım, mimarlık eğitimi sürecinde kolayca kullanılabilir becerilere dönüştü. Zaman yönetimini kontrol etmeyi ve planlı yaşamayı öğrendim. Çevremi çevresel, sosyal ve zihinsel açılardan hem büyük hem küçük ölçeklerde incelemeye başladım. Daha önce dikkat etmediğim detaylar anlamlı hale geldi. Böylece hem büyük resmi hem de odaklanmam gereken detayları kontrol edebilirim.
Size ilham veren Türk ya da Uluslararası mimar kim? Neden?
Bana göre her mimarın eleştirilecek ve takdir edilecek yönleri vardır. Ama dogmatik olguları yıkan, beklentilere karşı tasarımlar üreten mimarlara hep özel bir saygım olmuştur. Mesela: sürdürülemez gökdelen olduğu fikrini yıkan Ken Yeang; yapıya “akışkan boyut” kazandıran Zaha Hadid; uzamsal algıyı tüm detaylarıyla ele alan Frank Lloyd Wright; yapıyı yapısökümcü ve satirik bir dille yorumlayan Wolf D. Prix; insan davranışlarını mekâna dönüştüren Cengiz Bektaş… Bunlar düşünce sürecini etkilemiş isimlerden bazıları.

Plan – Ground Floor
Pandemi, son bir buçuk yılda öğrenme sürecinizi nasıl değiştirdi?
Benim için zorlu, belirsiz ve aynı zamanda eşsiz bir süreçti. Evde çalışma rahatlığıyla bazen sorumluluklarımı erteledim. Çevrimiçi derslerde eğitmenlerin beden dilini gözlemleyemediğim için öğrenmede güçlük çektim. Tüm bunların yanında, çoklu görevli çalışma ortamı kurma imkânı buldum. Teknolojinin sunduğu fırsatlarla daha fazla grup çalışması, atölye ve konuşmaya katıldım. İnterneti, hiç gitmediğim yerlerde arazi analizleri yapmak için daha verimli kullanmayı öğrendim.

Mass Development
İklim felaketleri tarafından zorlanan dünyada gelecek nesil mimarlar (sizler) nasıl üstesinden gelecek?
Küresel tüketime dayalı dünyada doğadan daha fazla tüketiyoruz. Doğa dostu ürünler çıkıyor ya da büyük şirketler sürdürülebilir kararlar alıyor; ancak bireysel konfordan vazgeçmediğimiz sürece bunların hiçbir anlamı olmaz. Çünkü gerçek sürdürülebilirlik topluma, insana ve bireye dayanır. Yenilenebilir enerji üreten, yerel ve sürdürülebilir malzemeler kullanan binaların yanı sıra, doğayla uyumlu davranışlar ve yeni bir yaşam tarzı geliştirmek için de adımlar atılmalı. Bunun için bu davranış ve düşünce değişimini mimarlık getirebilir. Mevcut kaynaklar verimli kullanılsa da birkaç on yıl yeterli olur. Tek yol, geleceğin mimarlarının; tükettiğinden fazla enerji üretip, ihtiyaç fazlasını yeniden dönüştüren, topluma sürdürülebilirliği öğreten bir mimarlık üretmesidir—doğanın yarasını bir yara bandıyla sarmak gibi.

Solid Mass Integration with Housing Units
Üniversiteniz, programınız ve önerdiğiniz projeyi kısaca anlatın.
Şu anda İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde (İZTECH) 4. sınıf mimarlık öğrencisiyim. İZTECH, Türkiye’nin tek enstitü üniversitesi. Teknopark ile öğrencilerine iş imkânı sunuyor ve teknolojik gelişmelere öncülük ediyor. Mimarlığın yanı sıra fen ve mühendislik fakülteleri de var. BIM odaklı, uygulama ve teknik eğitime önem veren bir eğitim alıyorum. Sürdürülebilirlik ilkesi eğitimimin her adımında var oldu. Aday bir mimar olarak doğaya karşı sorumluluklarımın farkındayım.
Her yeni proje, özgür ve anlatımcı tasarımlar denemek açısından bir heyecan ve meydan okumadır. Yeni ve sıradışı her fikrim için hep aynı soruyu sordum: “Neden olmasın?” Bir probleme sonsuz yanıt olabilir; bize düşen, en uygun bulduğumuzu seçmek. Bu nedenle mimarlık, çoğu meslekten farklı olarak istikrarsızlıktan geçer.

Section A – A’
Bu yüzden perspektifimi ve hayal gücümü dogmatik mimari alışkanlıklarla sınırlamamaya çalışıyorum. Sonuçlarından korkmakta sorun görmüyorum. Mimarlık, bir ömrüyle tam olarak kavrayabileceğimiz bir şey değildir. Sonsuz bir fikir denizidir. Bu yüzden bir yolculuk ve ben bu yolculuğa yelken açmak için heyecanlıyım!
Güncel projeniz: MIT kampüsüne yönelik konut kompleksi
Son projemiz, MIT öğrencileri için kampüste tasarlanan bir konut kompleksi idi. MIT’nin sosyal kampüsü, birçok sosyal buluşma alanına sahip. Projenin zorluğu şuydu: özel konut işlevlerini sosyal ve ortak alanlarla nasıl entegre edersiniz? Analizimiz sonucunda gördüm ki sosyallik, kampüsteki yoğun yapılar arasındaki boşluklarla belirleniyor.

Mass with its Surroundings – Click to Read English Interview
Şehirlerde olduğu gibi, bu boşluklar kişiliği birliğe taşıyor; birarada olma, çevrelenme ve sosyalleşme duygusu yaratıyor. Bu nedenle “Sosyallik”i somut bir olgu olarak ele aldım; dengeli bir şekilde yapı boyunca bırakılan boşluklarla tanımlanabilir hale getirdim. Bu boşlukları üst üste bindirip, iç içe geçirip birbirine bağlayarak sadece farklı konut tiplerindeki sakinleri değil, ziyaretçileri de Charles River ve MIT’nin sosyal boşluklarıyla avlu, yükseltilmiş ortak teraslar ve sosyal köprüler üzerinden bağladım.
Fotoğraflar: Bilge Kösem